Kadın, Çocuk ve Aile Bireylerine Yönelik Olarak Uygulanan Şiddet Dolayısıyla Açılan Kamu Davasında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Davaya Katılma Hakkı ve Avrupa Örneği Karşısında Baroların ve Sivil Toplum Örgütlerinin Mevcut Durumu
Mağdur hakları son otuz yılda önemli bir gelişme göstermiştir. Davaya katılma konusunda, suçtan doğrudan zarar görmeyen, sivil toplum kurumlarına katılma imkânı tanınması, Avrupa’da ortaya çıkan önemli gelişmeler arasındadır. Türkiye’de ise davaya katılma konusunda yapılan düzenleme, sivil topluma değil, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bu imkânı tanımaktadır. Bakanlığın etkili dava takip edecek avukat sayısına sahip olmaması nedeniyle söz konusu düzenleme işlevsizdir. Buna ek olarak yetişkin ve kırılgan olmayan mağdur grupları için, Bakanlığa mağdurun rızası olmaksızın davaya katılma hakkına sahip olması tanınması, yerinde değildir. Son dönemde Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 2019/7 sayılı içtihadı birleştirme kararı ve Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetiminde verdiği 2020/8 numaralı iptal talebini red kararları da, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın davaya katılmasıyla ilgili çeşitli sorunlara bağlantılıdır. Türkiye’de, Avrupa’daki gelişmeler göz önüne alınarak çevreye karşı suçlar ve kamu sağlığına karşı suçlar başta olmak üzere, topluma karşı suçlarda sivil toplumun kamu davasına katılmasına imkân veren bir yasal düzenleme yapılmasın yerinde olabilir. Bu tür bir düzenleme yapılacaksa, kendisine bu imkân tanınacak olan kurum, Cumhuriyet savcılığına destek olabilecek ve davaya yön verebilecek kapasiteye sahip olmalıdır. Bu noktada akla gelen ilk kurum şüphesiz ki barolardır. Bu çalışmada Fransız ve İtalyan örnekleri ortaya konulmak suretiyle, kamu davasına katılmanın, suçtan doğrudan zarar görmeyen kurumlar lehine genişletilmesinin gerekliliği ve yerindeliği konusu tartışmaya açılmaktadır.