Dava Zamanaşımının Kanunilik İlkesiyle İmtihanı: İnsanlığa Karşı Suçlar
Türk hukukunda dava zamanaşımı kurumu bir (maddi) ceza hukuku kurumu olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla ceza kanunlarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin ilkeler, dava zamanaşımı için de geçerlidir. Bunun yanında Anayasa'nın 38/2 maddesinde, 38/1. maddede düzenlenen kanunilik ilkesinin dava ve ceza zamanaşımı için de geçerli olduğu ifade edilmektedir. Ayrıca kanunilik ilkesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 7. maddesinde de yer almaktadır. Ceza kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında ana ilke ''geçmişe uygulanmazlık''tır. Dolayısıyla her suç gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan kanuna tabidir. Bunun istisnası ise ''lehte olan kanunun geçmişe uygulanabilirliği'' ilkesidir. Dolayısıyla ceza kanunlarının birbirini izlemesi söz konusu olduğunda, lehe olan kanun belirlenirken karma uygulama yapılmaksızın önceki ve sonraki kanunun hükümleri olaya uygulanacak ve hangi kanunun lehe olduğu ortaya çıkan sonuca göre belirlenecektir. Bu ilkeler dava zamanaşımına ve insanlığa karşı suçlara uygulandığında ortaya şu sonuç çıkmaktadır: 765 sayılı TCK döneminde kanunda ''insanlığa karşı suçlar'' adı altında bir suç kategorisi yoktu. 765 sayılı TCK döneminde işlenen ve 5237 sayılı TCK ile zamanaşımına uğramayan suçlar arasına alınan bu suçlar bakımından lehe olan kanun 765 sayılı Kanun'dur. Zira bu kanunda, 5237 sayılı TCK'nin aksine dava zamanaşımı süresi vardır. Bu nedenle mahkemeler, 1 Haziran 2005 tarihinden önce işlenen bir suçu insanlığa karşı suç olarak nitelendirseler dahi, bu niteleme o suçun dava zamanaşımına uğramayan bir suç olduğu anlamına gelmez. Söz konusu suçlar ne kadar vahşice ve insanlık dışı yöntemlerle işlenmiş olurlarsa olsunlar, hukukun acı gerçeği budur. Peki, yapacak hiçbir şey yok mu? Bu soruyu cevaplamadan önce zamanaşımıma uğramayan suçların tarihte nasıl ortaya çıktığını hatırlatmakta fayda vardır...''